- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Nasıl gidiyor dostlarım? Okuyor ve okuduklarınızdan keyif alıyorsunuzdur umarım. Çünkü önünüze gelen yazıların arkaplanında dünyalar kadar şey dönüyor 😀 Zaten bunlardan yakın zamanda bahsetmiştim. Beğenilerinizi kazanmak çok önemli yani. Aslında aklımda bir dolu içerik fikri var fakat gelişigüzel bir şekilde yazdığım için dağınık ilerliyoruz biraz 😀 Bu aralar hayatımda rüyalarla ilgili inişli çıkışlı olaylar yaşıyorum. Gerek benim rüyalarım gerekse de başka rüyalar tarafından hayatım etkileniyor 🙂 Ben de o yüzden böyle bir şey yazma gereği duydum. Umarım beğenirsiniz.
Nedir Bu Rüyaların Kerameti?
Beynimiz, anne karnında oluştuğu ilk andan son nefesimizi verene dek hiç durmaksızın çalışan tek organımız. Ne garip değil mi? Bedenimizi dinlendirdiğimiz ve maalesef ki günümüzün büyük bir çoğunluğunu verdiğimiz uyku evresinde bile boş durmuyor kendileri. Yeri geliyor canımızı yakan, yeri geliyor arzularımızı körükleyen kimi zamansa bütünüyle anlam karmaşası içeren onlarca rüya sunuyor bize.
Birkaç gün öncesinde yaşadığım bir olayı paylaşmak istiyorum sizlerle. Eminim içinizde bunu daha önceden yaşamış olanlarınız vardır. Ben kendimi bildim bileli uykusunda bolca rüya gören biriyimdir. Hatta kimi çocukluk rüyalarım bile hala hatırımdadır. Yine klasik o anlamlandıramadığım rüyalarımdan birinde ise, aslında çocukluğumdan beri hayatımda olan ama çok sık da iletişimde olmadığımız birini gördüm. Hatta uyanınca ne alaka bu şimdi ya diye de bi sorguladım kendimi. Neyse, rüyadır gelir geçer derkeeeen çat, günün akşamına telefonuma bir mesaj! Tahmin ettiğiniz gibi bu mesajın sahibi de bir önceki gece rüyamda gördüğüme şaşırdığım kişi. E gel de etkilenme hadi! Üstelik çocukla aramızda bunu sağlayacak hiçbir iletişim veya geçmişte fazla yakınlık yokken.
Kendimi çok matah bir şey başarmışım gibi hissetmekle beraber biraz tırsmadım da değil şimdi. Sonrasında baktım ki yok Venüs benim burcumdaymış yok o gece Sirius’la kavuşumdaymış aman efendim bunlar hep dolunayın etkileriymiş gibi biiir çok hareket mevcutmuş meğer gökyüzünde. Artık bilinçaltımın derinliklerinden mi istedim, enerjimi mi gönderdim bilemiyorum ama bayağı bi’ etkilendim açıkçası. Sonrasında olayın etkisiyle beni bir meraktır aldı. Nedir bu rüyalar, nasıl meydana geliyorlar diye şöyle ufaktan bir araştırdım kendi çapımda. Müsaadenizle sizlere de bunlardan birazcık bahsetmek istiyorum. Baştan uyarayım bu yazının devamında öyle kimselerin bilmediği okuyunca sizleri şaşkına çevirecek bilgiler yer almıyor, beklentinizi çok da yüksek tutmayın!
Ne Zaman Rüya Görürüz?
Daha öncesinde mutlaka denk gelmişsinizdir hiç rüya görmediğini iddia eden insanlara. Yapılan araştırmalar böyle bir şeyin mümkün olmadığını kanıtlar yönde. Aslında her birimiz uyku esnasında rüyalar görürüz. Rüyayı gördüğümüz uyku evresine göre ise bunu kimi zaman hatırlayarak kimi zamansa zihnimizden tamamen silerek uyanırız. Peki nedir bu uyku evreleri?
Temelde beş evreden oluşan bu uyku sürecinin ilk iki evresi kolaylıkla uyanabileceğimiz kısa uyku evreleridir. Üçüncü ve dördüncü evreler ise nispeten daha derin uyku evreleridir. Bu dört evrede beynimizdeki dalgalanmalar daha uzun ve yavaş niteliktedir. Peki gel gelelim ki beşinci evreye. İşte bu beşinci evre olarak nitelendirdiğimiz kısım, “REM Uykusu” olarak bilinen uykumuzun final kısmıdır.
“Rapid Eye Movement” yani “Hızlı Göz Hareketi” olarak adlandırılan bu uyku evresi, gün içinde fizyolojik bakımdan en aktif olduğumuz kısımlarından biridir. Bu evrede kalp atışlarımız hızlanır, kan basıncımız artar ve beynimiz uyanık olduğumuz zamanlardaki seviyesine ulaşır. İşte rüyalarımızın birçoğu da bu evrede meydana gelir. REM uykusu esnasında vücudumuz beynimizin aksine en durgun dönemindedir. Bu esnada adeta bir felçli gibi hareketsiz kalırız. Hatta kimi zaman bu evrede bilincimiz uyanır. İşte tam da bu esnada bedenimizi kısa süreliğine hareket ettiremeyiz. Halk arasında “karabasan” olarak nitelendirilen bu olay aslında vücudumuzun bizi bir nevi koruma mekanizmasıdır. Yani içiniz rahat olsun, korkulacak bir şey yok!
Bahsettiğimiz bu evrelerden REM uykusu evresinde gördüğümüz birçok rüyayı ilk uyandığımızda hatırlarız. Fakat diğer hafif ve orta derinlik evrelerinde gördüğümüz rüyaların birçoğunu ise hiç yaşamamış gibi unuturuz. Aslında buna unutmak denir mi bilmiyorum, varlığından hiç haberdar olmadığımız bir şeyi nasıl unutabiliriz ki?
Neden Rüya Görüyoruz?
Bunun da öncesinde “Neden uykuya ihtiyaç duyarız?” sorusu karşılıyor bizi. Sizlerde benim gibi sabah insanı değilseniz birçok kez sorgulamışsınızdır bunu. Hele bir de kendimize ‘yarın mutlaka erken uyanacağım’ diye söz vererek daldığımız tatlı uykulardan gün ortasında uyandığımızda daha da bi dilleniyor bu soru. Senelerdir bir sonuca bağlanamayan araştırmalarda bu soru, gittikçe “Uykumuzda neler oluyor?” sorusuna evrilmiş. Böylelikle de zamanla rüyaların neden görüldüğüne, altında yatan sebeplere dair birçok teori atılmış ortaya.
Psikanalist Sigmund Freud’a göre rüyalar, bilinçaltımızda yer alan ve hatta bazılarının varlığından dahi haberdar olmadığımız arzularımızı bize sunan bir araç olarak nitelendirilmiştir. Mantıken baktığımızda da doğru bir yaklaşım aslında. Fakat benim asıl ilgimi çeken araştırma bu değil.
Antti Revonsuo, 2000’li yılların başında Tehdit Simülasyonu adında bir teori sunuyor bize. Tehdit Simülasyonu teorisi, aslında rüyaların biyolojik bir savunma mekanizması olduğunu iddia ediyor. Bu teorisi kapsamında yapılan bir deneyde zor koşullarda yaşayan çocuklarla, daha güvenli ortamda yaşayan çocukların rüya yoğunlukları test ediliyor. Bu testin sonunda ise gerçekten de temel ihtiyaçları için çabalaması gereken çocukların daha fazla rüya görerek, bu rüyalarda karşılaşabilecekleri tehdit ve tehlikeleri prova ettikleri gözlemleniyor.
Tehdit Simülasyonu teorisi, aynı zamanda insanların hayatları boyunca yaşayabilecekleri tehditleri rüyalarında görerek onlara hazırlıklı oldukları için evrim sürecinde başarılarının da arttığını iddia ediyor. Rüyamızda gördüğümüz olası tehditler sayesinde gerçek hayatta bunları daha kolay algılayabiliyor ve onların üstesinden rahatlıkla gelebiliyormuşuz meğer.
Yani bugün burada sizlerle bu yazıyı paylaşabilmeyi zamanında atalarımın gördüğü rüyalara borçluyum diyebilir miyiz? Bence evet, diyebiliriz! Hatta arttırıyorum, rüyaların sadece evrim sürecine değil, birçok sanat eserinin ortaya çıkmasından tutun da hayatımızı kolaylaştıran onlarca buluşun icadına kadar her alanda bizlere yol gösterdiğini iddia ediyorum!
Astroloji, biyoloji, nöroloji ve hatta ilahiyat gibi birçok bilime konu olan rüyalarımıza dair yapılan onlarca araştırma ve teorem mevcut fakat benim anlatacaklarım bugünlük burada sona eriyor. Gitmeden önce size benden minik bir tavsiye: Amaaan alt tarafı bir rüya deyip geçmeyin, uyandığınızda rüyalarınızı mutlaka not edin! Bakalım gerçekten de bize yol göstericiler miymiş kendimizce şöyle bir test edelim. Deneyimlerinizi benimle paylaşmayı unutmayın diyor ve sizleri tatlı rüyalara uğurluyorum!